Kal-ama git.

Lütfen kalma git.
Kalama, git.
Çantana biraz düş koydum. Eğer boşaldığını hissedersen içinin, bir iki lokmalık düş seni tok tutacaktır. Hiç çekinme, bulantı yapmaz. Al yut onları. Yavaş yavaş çiğne önce. Acı bir pas tadı kapladığında ağzını bir yudum su iç. Biraz yakacaktır gırtlağını. Biraz tutulacaktır dilin. Gözlerin de dolabilir uyarayım. İçinin yandığını hissedeceksin önce varılması gereken yere ulaştığında düş dilimleri. Yüzün kireç kesilirken için kıpkırmızı olacak. Ama endişe etme. Her hücren emip tükettiğinde ezilmiş düşleri rahatlayacaksın ve yoluna devam edeceksin. Her için boşaldığında at iki parça ağzına... İyi olacaksın.
Giysilerini de yıkayıp kokumu temizledim üstlerinden. Şekerli sevincimi alıp biraz sisli bir nefret sürdüm hiç iz kalmasın diye. Rahatlıkla giyebilirsin. Ve göğsüne yeni başları yaslayabilirsin. Yeniden şeker kokularına bulanabilirsin. Ayakkabılarını da unutmadım, özenle sildim. Kopkoyu bir siyaha boyadım. Yürüdüğümüz yolların izleri de kalmadı. Korkma bu yüzden, geri dönmek istemeyeceksin hiç. İz kalabilecek herşeyi sildim. Hiç yaşanmışlık kalmadı üstlerinde. Dilediğin yollara vurabilirsin artık kendini.
Sen uyurken yüzünden dudaklarımı da aldım. Ellerinden ellerimi. Yüzünü almak istedim en çok. Küçücük burnunu, onu tamamlayan küçücük ağzını. Hiç dokunmadan eğildim, sevdim biraz. Nefes bile almadan kokunu içime çektim. Ve hiç gözlerimi açmadan sana son kez baktım. Sesinden de aldım biraz. Sadece sevdiğim, sakin yerinden. Sonra çıktım odadan. Yalnız ol, yalnız kal diye.
Ve şimdi çantanı sıkıca kavramış kapıdan çıkıyorsun. Evimin yolu biraz taşlı, biraz zorlu. Biraz tökezleyeceksin geri dönerken geldiğin yere. Hiç yaslanacak ağaç yok üzgünüm. Duvarları da yıktım çok önceden sen geleceksin diye. Sana şiirler yazmaktan vakit bulamadı ellerim yeni duvarlar yapmaya. Hiç de gerek duymadı ya... Pencereleri sonuna kadar açtım. Birazdan toz duman kaplar her yeri. Raflardan dökülüp bin parçaya bölünür yüzümün her hali. Çerçevelerde yıkılır Galata Kulesi. Herşeye rağmen dönme hiç arkanı. Kalma, git. Ne varsa kırılan dökülen siler süpürürüm. Hallederim her halimle. Güçlü kadın halleri bunlar, bilmezsin. Gece çöktüğünde soğuk olacak, üşüyeceksin masallardaki kayıp çocuklar gibi. Korkma, çantana biraz da senli benli yazılarımı sıkıştırdım. Üzerine biraz nefretinden döküp tut-uştur çakmağınla bir köşesinden. Üşüdükçe yak seni, beni... Sen ateşin başındayken ben buradan sana kadehimi kaldıracağım. Aferin sana, aferin diyeceğim.
Sarıya bulanmış bir ekim günüydü geldiğinde. İki kişilik yazıya tek rakamlı bir tarih attım o gün. Ve ondan sonraki günler hep iki kişilik geçti. Yazılar, şarkılar, geceler, gündüzler... Hep iki kişilik. Ama tek rakamlı mayıs geldiğinde sen haykırdın duymadığım sesinle artık deliye döndüğünü. Anladım. Ve herşeyi toparladım. Eşyalarını, şarkılarını, sözlerini, kendimi. Herşey hazır. Hiç arkana bakmadan çantanı alıp gidebilirsin. Vurucu olmayacak benim için. Çünkü artık biliyorum, sen bir başkasısın. Belki ben de bir başkasıyım. Ve belki de biz başkalarıyız. Başkaları olarak başladık. Başkaları kalarak bitirdik. Şimdi arkanda bıraktığın toz bulutunu aralayıp gidişine bakıyorum ben olarak değil sadece bir başkası olarak. Kapatıyorum kapıları. Endişelenmiyorum. Nasılsa sen beni yormadan geçtiğin her köprüyü de yıkacaksın. Bana birşey kalmayacak.
İçimden sesleniyorum sana,
Lütfen kalma git.
Kal-ama git.

Yorumlar

  1. Anı-deneme biçimindeki bir yazıya yorum yazmanın çetrefil durumu yüzünden ne yazarsam yazayım; en sevdiğim eleştiri tadında dahi olsa yazdıklarım en nefret ettiğim övgü fısıltısında bile sese dönüşse kelimelerim bu durumdan haz etmicem zira haz etmediğim birçok şeyi ukalaca yapıyorum. Kal-ama gitme veyahut da kalma git sonuçlu yazınız bana en sevmediğim bir şiiri hatırlattı sadece. Başka bir düşünceye yelken bile açamadım bu hatırlayışın neticesinde. Öleyse neden bunca yazı ve neden gülümsüyorum nefret ettiğinm birşey karşısında; öleyse bunu kelimelerin sihrine vurmak lazım. Öleyse kelimeler kullanıldıkça güçlenen, benzersiz hazinelerimiz. Bir edebiyat hocasının gözüyle ve elbet basit ve genel hatlarıyla bakmak isterdim " Biraz tökezleyeceksin geri dönerken geldiğin yere. Hiç yaslanacak ağaç yok üzgünüm." cümleli bir yazıya.- Gerçekten güzel olmuş. derdimo zaman. Oysa baktığım pencerede kuşlar uçmuyor, hava karanlık ve hissediyorum sadece göremediğim aşk saçan dişi kuşları. Yazını yayınladığın için teşşekkür ederim; benimle ve benim "gibi"lerle paylaştığın için değil, kendini bir kış penceresinin arkasında sunduğun için..

    YanıtlaSil
  2. Kelimeler.. Kelimeler.. Onlar böyleler işte. Nefret ettiklerinize bile kısa kırgın gülüşler attırır. Kırgın mı dedim? Kızgın da olabilir ;) Benim penceremde kuşlar uçmuyor çünkü onların kanatlarını kopardım. Ve ne zaman güzel bir kuş gelse kendimi odaların en dibine kapatıyorum ki ona da aynı şeyi yapmayayım. O kadar sevecen bir katilim yani esasında. Bu yüzden kuş yok. Uçuşan birşeyler yok. Herşey sabit. Ve üzerine kar yağmış gibi. Kuşlar yoksa yaz da yok. Yazılar var sadece. Böyle sihirli yazılar.
    Ben teşekkür ederim yorum için. Ve şu nefret edilen şiiri merak ettim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar