Terzi

Anlamıyorsun değil mi? Hiç anlamıyorsun ve hiç anlamayacaksın. Bazı insanlar bazı insanlar için biçilmiş kaftan değildir. Olmaz üzerine o senin. Ne bileyim, büyük gelir kolu. Omuzları dar gelir. Olmaz sana. Ya da küçük gelir kimileri. Hem boyları küçüktür hem kalpleri. Olmaz sığamazsın sen onların dar kalıplarına. Genişsin sen. Trenlerde aşınıp yıpranmayacak güçte kumaşlar lazım sana. Ağlamaktan üzerine döktüğün şarabın lekesini seve seve taşıyacak kumaşlar. Ve kir tutmayacak zamanın tozuna karşı, kirlenmeyecek. Seni de kirletmeyecek...

Ben kulağına bunları fısıldadıkça sen ne yapıyorsun? Yüzüne o bilmiş ifadeni takıp alıyorsun eline makası, iğneyi, ipliği... Çok bilirmiş gibi kopan şeyleri tekrar birleştirmeyi, daldırıyorsun iğneyi kalbine doğru. Ama pamuk ipliğine bağlı herşey. Görmüyorsun. Sen birleştiriyorsun, o kopuyor. Kopmak için yaratılmış o gör artık, birleşik hayat yaşayamıyor. Başında deli bir rüzgar var. Savuruluyor. Hangi dala konsa bir yırtık oluyor kumaşında. Rüzgar onu tekrar sana attığında sen yine yılmıyorsun, elin küçük dikiş kutuna gidiyor hemen. Görüyorum gözlerindeki ışığı, kopartamıyorum iplerini elinden alıp. İnanıyorsun çünkü. İnanıyor ve sonra yine kopuyorsun.

Bazen parçaları toplamaktan vazgeçtiğini görüyorum. Sakince iğneni, ipliğini koyuyorsun yerine. Parlak makasını çıkarıveriyorsun aniden. Hiç huzur vermiyorsun yani bana... Güzel şarkılar söyleyip yatırıyorsun dizine onu. Ve uyuduğu anda başlıyorsun makası vurmaya. Kesip biçiyorsun. Herkese açık olan kolunu sana kadar yapıyorsun. Boyunu da kısaltıyorsun senden ileri olmasın, herşeyi görmesin diye. Sonra bir de omuzlarını daraltıyorsun, kimsenin ona ihtiyacı olmasın istiyorsun. Sonra sana bağımlı bir çocuk adam yarattığını görüyorsun. Eklemeye çalıştıkça kestiğin parçaları iplerin kopuyor. Olmuyor eskisi gibi. Ve atıyorsun onu da tavan arasına. Doğurduğun çocukları terk etmemelisin diyecek oluyorum sana, öyle bir kırılıyorsun ki önümde toplayamıyorum seni günlerce. Diyemiyorum...

Bugünlerde, elinde sonbahardan kalma bir kumaş var. Ve bu sefer de biliyorsun. Bu kaftan da sana göre biçilmemiş. Bu sefer dinle beni. Ellerin delik deşik olmasın istiyorum, kötü niyetim yok. Biliyorum seni. Üstüne giymek isteyeceksin bu Ekim kokulu kaftanı. Askıda durması içine yatmayacak. Etrafında gezineceksin bütün gün. Uzaktan bakmak yetmeyecek, yetinmeyeceksin. Ama üstüne giymeye kalkarsan delik deşik eller ve hayal kırıklıklarınla kalacaksın.

Korkuyorsun bugünlerde, biliyorum çok da istiyorsun onu. Onun Ekim havasını, tenine değmesini... Sana göre değil o anla. Bağların tutmaz onu, rüzgarıyla birlikte yaşar o. Duyuyorum seni. Eteklerimde rüzgarlarla yaşamaya alışkınım ben diyorsun. Sen ve şu gözü karalığın... Bu sefer bekle bari, o küçülene sen büyüyene dek...

Belki o zaman öğrenirsiniz giysilerinizden kurtulup "çıplak" kalabilmeyi...





B.'a
yazarken: Şebnem Ferah - Bırak Kadının Olayım

Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar