İnkar




Dünyanın daha kaç bucağı var, daha kaç köşede bu kadar büyük acı var; bilmiyorum. Esasında bilmek de istemiyorum. Hiç beklemediğim anda gelip, ömrümün geri kalanını götüren bu sınav, dersime günü gününe çalışmam gerektiğini yeterince öğretti bana. Günü gününe sarılmalı, günü gününe sevmeli, günü gününe nefes almalıymışım. 



Ertelemeye gelmiyormuş hayat hakikaten. Mesela ben o sabah sana sarılmayı ertelemeseydim ya da bir kahve molası vermeyip soluğu evde alsaydım; şimdi böyle bir pişmanlıkla, böyle bir geç kalmışlıkla yanmayacaktım. Belki de şimdi sen boylu boyunca yanımda yatacaktın; yatmaman gereken, sana hiç yakışmayan, dünyalara sığmayan insan; sana dar gelecek o yerde değil. Ki sen orada değilsin, bunu da çok iyi biliyorum. Çürüyecek olan senin etin bile değil, bunlar hiç olmadı hatta. 


Ben bütün bu olanları derin bir buhran, ağır bir koma, korkunç bir rüyadan yazıyorum. Tüm bu olanlar, bir delirme halinden; akıl tutulmasından başka bir şey olamaz. Senin evin olduğu söylenen o iki avuç toprağa ektiğim çiçekler; hepsi sensin. Ve ben biliyorum; onlar gibi açıp baharda geleceksin. Az kaldı. Bu yağmurlar, bütün bu iç sıkan, burun sızlatan bulutlu havalar… Hepsi geçici. Bir gün, belki Mayıs belki bir Haziran… Gözün gibi yeşilken pencere önü çiçeklerimiz, pat diye çalacaksın kapıyı. Hepimiz; bütün çiçekler, fotoğrafların, çocukların, kardeşlerin, hepimiz uyanacağız. Son kez bastığın toprak, uzun uzun yattığın yatak, hepsi uyanacak. Evren uyanacak. Hepimiz o ağır komadan kalkacağız. Geleceksin, biliyorum. Tüm bunlara katlanmam bu sebepten. Eğer bir gün kabul edersem senin dedikleri gibi öldüğünü; eğer bir gün kabul edebilirsem bir elma gibi toprağa karışıp çürüdüğünü; yanımda değil, birkaç metre yerin dibinde uyuduğunu; beni de senin yanına koysunlar. Bir farkımız kalmaz inan.

İstemiyorum bundan sonra yaşayacağım hiçbir güneşli günü; başarıyı, mutluluğu. Senin olmama ihtimalin karşısında istemiyorum dünya nimetlerini. Mutlu olsun insanlar, ben senin yanında olayım; ala. O yüzden kabul etmiyorum. Yavaş yavaş umutlanıyorum, mutlu oluyorum bahar geldikçe. Çiçeklerin hepsinin ismi senin ismin; nefes alsam senin için. Kuş uçsa; kanatları senin. Ne varsa; ne yarattıysa seni benden alan, hepsi sensin. 


Elimsin, gözümsün.
Canımsın. 


Az kaldı, geleceksin. 
Oturacaksın karşıma. Aynı 8 yıl önce eve geç kaldığımda, yan odaya saklanıp bana ders vermek istediğin gibi; bu da öyle bir şey. Ben yine seni kızdıracak bir şey yaptım ve sen saklandın. Ben dersimi alınca, biraz üzülüp ağlayınca, bir daha yapmayacağıma söz verince pat diye çıkacaksın. Gözlerimizden, sözlerimizden, sofradaki yemeğimizden; saklandığın neresi varsa, anılarımızın her yanından çıkıp geleceksin. 


Biliyorum. 
Her gece yattığım kuş uykusu bundan. 
Gelirsen kaçırmayayım diye. 
Uyurken daha az özlerim, aklın bende kalır, kalbin kırılır diye. 
Uyumuyorum. 
Bekliyorum. 



Her şey hazır, yatağın toplu. 
Eşyalarım katlı. 
Geldiğin an, “gel” dediğin an… 
Çok özledim canım benim, dünya kadar. 
Neredeysen, en az orası kadar. 
Soğutma kahveni, kalk gel. 







02:02 12.04.2014 Çorlu
Yazarken: Ağladıkça

Yorumlar

Popüler Yayınlar